muzisyenleragorasi - TÜRK MÜZİK PORTALI

BÜYÜK ÖNDERİMİZ ATATÜRK
TÜRK MÜZİĞİ SÖZLÜĞÜ
Ziyaretşi defteri
İletişim
TÜRK MÜZİK PORTALI
MÜZİĞİN TARİHÇESİ
SEVİLEN TÜRKÜ HİKAYELERİ
MÜZİK VE NOTA BİLGİLERİ
Sevilen Şarkı Akorları
BAĞLAMA DÜZENLERİı
BAĞLAMADA TAVIR
bağlama üstadları videoları
NEŞET ERTEŞ BELGESELİ
VURMALI ÇALGILAR
klassik müzik nedir?
şehrazat senfonisi ile klarnet batı müziği eserleri..
rönasans dönemi müzik tarihi
rock tarihi
HAKTAN
KLAVYE AMZA
ÜNLÜLER NERELİ???
CHAT SOHBET
HABERLER
chat
GÜNLÜK BURÇLAR
KİLON NASIL?
MÜZİK KATAGORİLERİ
TÜM MAKAMLAR
ARMONİZ VE RİTM
Yeni sayfanın başlığı
elfida parcası
amatör grup calısmaları
ORHAN BABA
ismet topcı ve ıbo baglamacı
harika slaytlar
husnu yenıler
en yenı HAKKTANNNN



 

1. DÜNYA SAVAŞI YILLARI
Uzun yıllar boyu savaşan Osmanlı ordusu Balkan Savaşının ardından 1. Dünya Savaşı�na katılınca, bando-mızıka takımları bile cepheye gönderilmişti. Çanakkale savaşında kırılmaya başlayan mızıkacıları Sultan Reşad kurtarmış, �kolay yetişmeyen bu seçkin askerleri� geri çağırmıştır. Bu dönemin önemli gelişimi; ilk sivil konservatuar sayabileceğimiz Dar�ül-Elhan�ın kuruluşu ve 1915 yılında başlayan Ulusal Operet dönemidir. Musahipzade Celal�in yazdığı oyunları Kaptanzade Ali Rıza, Muallim İsmail Hakkı Bey, Leon Hancıyan gibi besteciler alaturka musiki geleneğine uygun olarak bestelemiş ve azınlık sanatçılarının elinde bulunan operet oynama geleneğini kıran bir dönemin de başlangıcı olmuştur. İstanbul�un çeşitli semtlerinde faaliyet gösteren musiki dernekleri pek çok saz ve ses sanatçısının yetişeceği girişimler olarak önemli görevler üstlenmiş, bu çabaların ürünü ancak Cumhuriyet döneminde alınmaya başlanmıştır.

1914�de başlayan 1. Dünya Savaşı ve ardından gelen Kurtuluş Savaşı�ndan Cumhuriyete kadar geçen 10 yıla yakın bir dönemde, Odeon hariç, yabancı firmaların etkin faaliyet gösteremedikleri bir dönem oldu. Sadece ulusal bir girişim olan Orfeon fabrikası plak üretebiliyordu. Blumenthal Biraderler tüm bu zorluklar içinde; 1916 yılında ölen Tamburî Cemil Bey�in tekrar tekrar baskıları yapılan plaklarının yanı sıra Hafız Osman, Hafız Âşir, Hanende İbrahim Efendi, Hafız Yaşar, Tamburacı Osman Pehlivan, Safinaz Hanım,
Karakaş Efendi, Haim Efendi, Derviş Abullah Efendi, Neyzen Tevfik gibi sanatçıların plakları yayınlanmıştı.

CUMHURİYET
Cumhuriyetin her şeyden önce kendisini anlatmaya ihtiyacı vardı. Özlenilen ve hedeflenen çağdaş, Batılı ülke olabilmek için sanattan yararlanmak kaçınılmazdı. �Ateşten Gömlek� filmi biraz da bu amaçlarla desteklendi. Filmin en önemli yeniliği; bir Türk kadınının Gazi Mustafa Kemal�in izniyle rol almasıydı. Filmdeki Türk kızı rolü, o güne kadar yapılan film ve tiyatro oyunlarındaki gibi azınlıktan bir oyuncuya değil de, Bedia Muhavvit�e uygun görüldü. 1 Eylül 1924�de yeni Başkent Ankara�da açılan Musiki Muallim Mektebi; Cumhuriyet kuşaklarına çoksesli Batı musikisini öğretecek öğretmenlerin yetişmesi hedefine yönelik olarak öğrenim ve eğitime başladı. Bu okulun ilk öğretmenleri de o yıllarda Ankara�ya taşınan ve �Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti� adını alan eski Mızıkay-ı Hümayun üyeleriydi. İstanbul�da ise Dar�ül-Elhan Batı musikisi ve Türk musikisi alanında verdiği eğitimi sürdürmekteydi. 1926 yılına gelindiğinde alaturka musiki resmen yasaklanıyor, 1927�de çoksesli Batı musikisinin devlet eliyle desteklenmesi sürüyor, Beethoven�in ölümünün 100. yılı münasebetiyle 26 Mart 1927�de bir konser tertipleniyordu.

Bir yerde Cumhuriyetle yaşıt olan mikrofonla ses kayıt yapabilme olanağı, (1925) plak üretiminde bir dönüm noktasıdır. Kayıt tekniğini önemli ölçüde iyileştiren, üretimi artıran bu yenilik, kısa zamanda pek çok yabancı firmanın İstanbul piyasalarına girmesine neden olmuştur. Columbia, Orfeon fabrikasını satın almış, Sahibinin Sesi Yeşilköy�de ikinci Türk plak fabrikasının temellerini atarken, Polydor, Pathe, Odeon gibi firmalar yaptıkları kayıtları Avrupa fabrikalarında çoğaltıp kısa zamanda çok zengin bir taş plak repertuarının oluşmasına hizmet etmişlerdir. İşte bu olumlu gelişme Türk kadınlarının özgürce filmlerde oynamaya başlaması ve sahneye çıkabilmesiyle birleşince, operetten fanteziye, gazelden şarkıya, pek çok musiki türü plaklara kaydedilmeye başlamıştır. Sahibinin Sesi, Columbia, Odeon firmaları bu geçiş döneminde -1926-1930 arası- yüzlerce plak kaydı gerçekleştirmiştir. Türk hanım sanatçıların taş plaklara sesini vermeleri de o günlere rastlar. İlk hanım sanatçılar, o yıllarda giderek yaygınlaşan operet oyunlarının sanatçılarıdır. Fikriye Hanım, Süreyya Opereti�nin primadonnası�dır ve ilk plak yapan hanım okuyucudur. Onunla birlikte Nebile Hanım, Makbule Enver Hanım, Nezihe Hanım plaklara seslerini verdiler.
     
DAR�ÜL-ELHAN DERLEMELERİ
Değişen musiki zevkinin bir önemli unsuru da Türkiye�de çalışan üretici firmaların ithal ettikleri �Alafranga� ve �Rumca� plaklardır. Başta klasik olmak üzere pek çok dünya müziği bu yolla Türkiye piyasalarına giriyor ve talep ediliyordu. Bu da, tango, fokstrot, çarliston gibi dansların moda olması anlamına geliyordu. 1932 yılında ilk sözlü Türk tangosu �Mazi�, Seyyan Hanım tarafından plağa okundu. Necip Celal�in bu tangosuyla Türkçe sözlü tango dönemi başladı. Sonraki yıllarda Fehmi Ege, Necdet Koyutürk gibi bestecilerle doruk noktasına erişecektir. Türk tangosu, gelecek yıllarda Birsen Hanım, İbrahim Özgür,
Celal İnce, Şecaattin Tanyerli gibi yorumcularını da yetiştirecektir.

O yıllara damgasını vuran diğer bir önemli akım da �operet�tir. Rey Kardeşlerin İstanbul Şehir Tiyatrosunda gösterilen, Üç Saat, Lüküs Hayat, Deli Dolu, Hava - Cıva gibi çok tanınmış operet parçaları plaklara okunacak, benzeri pek çok oyun İstanbul sahnelerini dolduracaktır. Bu akım, sinemada da müzikli filmler döneminin başlamasına da öncülük edecektir.

Gramofonun gündelik yaşamdaki tartışılmaz yeri, pek çok sanatçının şöhrete kavuşmasına yol açıyordu. Deniz Kızı Eftalya, Yesari Asım Arsoy, Lale - Nerkis Hanımlar, Müzeyyen Senar, Safiye Ayla gibi sanatçıların yıldızları 1930-1940 arasında parladı.
      
2. DÜNYA SAVAŞI GÜNLERİ
Radyonun sevilip yaygınlaşmasının önemli nedenlerinden biri de 1939-1945 arasında geçen o karanlık savaş günleridir. Gününü elinde vesikası; ekmek, şeker, gaz yağı kuyruğunda, gecelerini karartma altında ve pasif korunma deneyleriyle geçiren insanlar radyo başında toplaşıp olup biteni anlamaya çalışıyordu. Öğrencilerin okul bahçelerine patates, yer elması dikerek üretime katılmaya çalıştığı bu �içe dönük� yaşam biçiminde milli duygular -doğal olarak- öne çıkıyordu. Bu duyarlılık, halk musikisinin önünü açmıştı. Uzun dalgadan yayın yapan Ankara Radyosu�nun yanı sıra, uzun yıllardır sürdürmekte olduğu deneme yayınlarını 1943 yılında güçlendirip yaygınlaştıran İstanbul Radyosu�nun bu yöndeki çabaları, radyo yayınlarının yurt çapında yayılması politikalarının sonucudur. Halk musikisi derleme çalışmalarının değerlenip dinleyenlere sunulduğu �Yurttan Sesler� programları işte bu günlerde sevildi. Münir Nurettin, Hafız Burhan başta olmak üzere pek çok sanatçı artık plaklara türkü okuyor ihtiyaca cevap vermeye çalışıyordu. Bu dönemin Türk musikisi açısından önemli ender olaylarından biri 1940 yılında İstanbul Konservatuarının �çalgı eğitimi olmadan, kuramsal bir eğitim vermek� koşuluyla yeniden açılmasıdır.

Halk musikisi açısından ise durum biraz daha farklıydı. Bir yanda modern cumhuriyetin kültür devrimini yapmaya çalışan ve halkın sesini çağdaş bir yorumla tekrar halka dinletmek isteyen bir grup, diğer yandan halk müziği unsurlarını birebir plak ve radyolar aracılığı ile tekrar halka ulaştırmaya çalışan diğer grup. 
                                                            
Bu arada her ne olursa olsun halk kendine özgü müzik uygulamalarını sürdürmüştür ve sürdürmektedir.
Sanat musikisi mensupları ise geniş kitlelere mal olmak için kitlelerin sesi olan halk musikisinden yararlanmaktaydılar. Pek çok ses sanatçısı plaklarına türkü tarzındaki örnekleri ilk kez bu dönemde almıştır. Bazı bestekârlar ise halk musikisinin engin motif ve ritim zenginliğine hayranlıklarını gizlemeyerek halk türküsü tarzında şarkılar bestelemişlerdir. Sadettin Kaynak bu alanın hiç kuşkusuz en büyük ismidir.
Her ne biçimde olursa olsun yukarıda sıraladığımız bütün uygulamalar halk müziğinin ne denli önemli bir kültür unsuru olduğunu açıkça göstermektedir.

Türkiye gerçi 2. Dünya Savaşı�na girmedi, ama dünyada yaşananlardan oldukça etkilenmiştir. Ayrıca o günlerin gündeminde çok partili demokrasiye geçiş gibi çok önemli yaşamsal meseleler vardı. Yükselişi süren halk musikisi yılların ihmalinin acısını çıkarırcasına tüm taş plak repertuarlarındaki türlere hakimdir. Sanat musikisi açısından yaşanmakta olan gelişmeler: Münir Nurettin Selçuk�un düzenli konserleri, müzikli filmlerin özellikle de Mısır filmlerinin Sadettin Kaynak tarafından bestelenmiş yeni şarkılarla bir kez daha �yaratılarak� seyirciye ulaşmasıdır. Türk sanat musikisi bir bakıma dört büyük ses; Safiye Ayla, Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Perihan Altındağ Sözen dönemini yaşamaktadır. Sabite Tur, Suzan Güven, Redife Erten, Mefharet Yıldırım gibi yeni seslerin arasında, erkek sesi olarak günden güne şöhreti artan, Necmi Rıza, Zeki Müren, Abdullah Yüce gibi sanatçılar da dikkat çekmektedir.
     
Şerif İçli, Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Osman Nihat Akın, Sadi lşılay, Cevdet Çağla, Fehmi Tokay, Suphi Ziya Özbekkan, Neveser Kökdeş, dönemin önde gelen ve aranan bestekârlarıdır. Lem�i Atlı, Yesari Asım Arsoy, Refik Fersan, gibi besteciler ise artık ustalar arasındadır. Radyolarda, konserlerde ve plaklarda onların eserleri çalınıp söylenmektedir. Halk musikisi alanında ise: Celal Güzelses, Malatyalı Fahri, Âşık Veysel, Zaralı Halil, Mukim Tahir, Kel Hamza, Nizipli Deli Mehmet, Tarsuslu Abdülkerim, Bayram Aracı gibi halk sanatçıları müzik dünyasına girmişlerdir. Bu adını saydığımız sanatçıların birçoğu radyo emisyonlarına katılıyorsa da halk bu sanatçıları daha çok yapmış oldukları taş plaklardan tanıyordu.

YÜZYILIN YARISI�..1950�DEN SONRA
Tek partili sistemden çok partili sisteme geçiş, yüzyılımızın tam ortasında gerçekleşti. D.P. hükümetinin ilk icraatlarından biri de Kore�ye asker göndermek oldu. 2. Dünya Savaşı�na katılmamış, 30 yıldır savaşmayan Türk ordusu büyük törenlerle ve tarihinde ilk kez yurtdışındaki bir savaşa gidiyordu. Bu girişim ve ardından gelen pek çok girişimle dışa açılıyor, dünya ile bütünleşmeye çalışıyordu. Başta caz olmak üzere yeni yeni müzik türleri Türk kültürünü etkisi altına almaya başladı. Yine 50�li yıllarda Rock and Roll salgını Türkiye�ye ulaştı. Özellikle gençler radyolar ve plaklar aracılığıyla bu yeni müzikleri akımlarını izliyor, sadece dinlenmek üzere tasarlanmamış bu müzikler, dansla birleşince daha da etkili olarak, geleneksel türlerin önüne geçiyordu. Radyolar piyasaya göre daha tutarlı bir çizgiyi korumaya özen gösteriyorsa da, piyasa ve plak repertuarları bu değişimi anında yakalamaya çalışıyordu. İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti�nin her pazar verdiği Şan Sineması konserleri sanat ve halk musikisinin yaşam bulduğu özgün konserler olarak ilgi çekiyordu. Bu dönemin en önemli çıkışını önce bir radyo sanatçısı olarak ünlenen ve sonradan sahnelere geçen Zeki Müren yapıyor, uzun zamandır görülmemiş bir ilgiyle karşılanıyordu. Plakları kapışılan bu sanatçı, sinemada ve konser salonlarında seyircisiyle buluşuyordu.

Bir yandan da yoğun olarak yaşanan iç göç ve kentleşme olgusu yaşanıyor ve geleneksel kültürün değiştirilip yeniden yorumlanması ve gündelik iletişim araçlarıyla sunulması bir �Kent kültürü ve Musikisi�, bir tür alt kültür yaratıyordu. Başta Zeki Müren olmak üzere bazı sanatçılar çok büyük değişimler göstererek bu talebe ayak uydurmaya çalışıyordu.

Ses kayıt aygıtları açısından 1950 ve 60 dönemi yeni buluşların taş plak saltanatına son verdiği önemli bir süreçtir. Önce 33, ardından da 16 ve 45 devirli plak üretimi, çalınması, üretilmesi ve dinlenilmesi oldukça zahmetli 78 devirli taş plakları demode kıldı. Ülkemizde ancak 1963-64 yılından sonra üretimine geçilen 45�lik plaklar taksi ve özel otomobiller de bile dinlenebilirlik özelliğine sahipti. Yeni kurulan Grafson ve Columbia firmaları 45�liklerle birlikte aynı plağın 78�liğini de yapıyordu. Ama bu durum uzun sürmedi 1965 den sonra 78�lik üretimi sona erdi.

Taş plak üretiminin son ürünleri başta Zeki Müren olmak üzere, Müzeyyen Senar gibi çok satan sanatçılara aitti. Bu sanatçılardan bazıları şunlardır:
Sabite Tur, Suzan Yakar, Suzan Güven, Mualla Mukadder, Alaeddin Yavaşça, Aliye Akkılıç, Neriman Tüfekçi, Neşet Ertaş, Zekeriya Bozdağ, Muzaffer Akgün, Nuri Sesigüzel.


BÜYÜK DEĞİŞİM�
1970�li yılların en önemli özelliği; �Anadolu Âşıkları�nın plak piyasası içine çekilmesidir. Bir taraftan siyasal çalkantılar, bir yandan giderek etkili olan ekonomik krizler, toplumun sesi olan âşıkları harekete geçirdi. �Toplumcu� nitelikte yüzlerce plak yapıldı. Hemen hemen tümü �protest� tarzda eser veren bu âşıklar akımının ilk temsilcileri;
Feyzullah Çınar, Ali Sultan, Ali Kızıltuğ, Nesimi Çimen, Muhlis Akarsu, Mahsunî Şerif gibi halk ozanlarıydı. Daha çok sol akımın sözcülüğünü yapan bu âşıklarla aynı dönemde piyasaya giren Karslı ve Erzurumlu aşıkları da burada anmak gerekir. Bunlardan Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Âşık Reyhanî akla ilk gelen isimlerdir. Plak dünyasındaki �âşık� tipi; zaman içinde yetişen yerel sanatçılarla �mahalli sanatçı� veya �mahalli türkücü� gibi isimlerle anılmaya başlamış ve giderek birbirine karışan tanım ve kavramlar olarak seyrini sürdürmüştür.

Anadolu Pop akımı, bugünlerin, özellikle de tohumları 1960�larda atılmış bir sürecin ürünü olarak doğdu. 1960�lı yılların gençliği yönünü büyük ölçüde Batı pop müziğine çevirmişti. Kendi kültürel birikimini dışlamak, sırt çevirmek gibi bir niyet taşımayan bu süreci �arayış dönemi� olarak kabul etmek mümkün. Bu sürecin sonunda bir akım olarak �Anadolu Pop� 70�li yıllarda patlayışını gerçekleştirdi. Batı müziği ile tanışma ve halk kültürüne yöneliş, bu türün ortaya çıkışının başlıca nedeni olmuştur. Kültürlerin kaynaşmasıyla da yepyeni bir tür, bir tarz oluşmuştur. Bu müziğin yapımcı ve yorumcuları; Tülay German, Erdem Buri, Şanar Yurdatapan, Esin Afşar, Hümeyra, Fikret Kızılok, Cem Karaca, Ersen, Selda Bağcan, Erol Büyükburç, Atilla Özdemiroğlu, Barış Manço, Edip Akbayram gibi sanatçılardı. Anadolu Pop akımının bir önemli özelliği de; solist-şarkıcı unsurunun yanı sıra, �grup müziği� yapan toplulukların sayısal olarak azımsanmayacak kadar çok oluşudur. Moğollar, Modern Folk Üçlüsü, Dadaşlar, Siluetler, Kaygısızlar, Dönüşüm, Kurtalan Ekspres, İstanbul Gelişim Orkestrası dönemin önde gelen topluluklarıydı.
Var olduğu dönemde pek çok 45�lik kaydı gerçekleştiren ve Türk müziği tarihine bir akım olarak geçen Anadolu Pop 80�li yıllarla beraber etkisini yitirmiş ve yavaş yavaş müzik dünyasından çekilmeye başlamıştır.

 ...VE ARABESK
1970�lerde filizlenen Arabesk müzik ürünlerini, Türk müzik tarihinde bir dönüm noktası olarak kabul etmek mümkündür. Tüm değerler sisteminin değişmeye başladığı, alt üst olduğu bir süreç Arabeskle başlayacak ve uzantıları günümüze ulaşacaktır.
70�li yılların musiki hayatına damgasını vuran iki önemli olayı gazino ve kasettir. Birbiri ardına açılan müzikhollerin şöhret yaptığı, kamuoyuna tanıttığı sanatçı, kasetleriyle de evlere, okullara, çay bahçelerine kadar gelebiliyordu. Bu sektörü önemli ölçüde destekleyip öne çıkaran ve bundan kendisine tiraj sağlayan magazin basını da bu tarihlerde yaygınlaştı.
 
80�li yıllar ise gazinonun yerini alan Televizyon yılları olarak anılır. Tek kanal da olsa televizyon, her türden müziğin çalınıp okunduğu, bir programda pek çok şöhretin var olabildiği bir arz alanı halini almıştır. Bu yıllarda kayda değer önemli gelişmelerden biri, Kültür Bakanlığının Türk musikisi koroları kurmaya başlamasıdır. İstanbul Devlet Korosu bu uygulamanın ilk ve en dikkate değer topluluğu olarak pazar konserleri ve televizyon programlarıyla tanınıp sevilir. Eğitime başlayan Devlet Türk Musikisi Konservatuarı da diğer önemli bir adımdı. Kuruluşu 1976 olan ve ilk mezunlarını 80�li yılların başında veren bu okulda günümüzün pek çok önemli sazendesi ve okuyucusu yetişmiş, üniversite düzeyinde kesintisiz bir eğitim süreci bugünlere kadar ulaşmıştır.

80�li yılların hemen başında vefat eden Münir Nurettin Selçuk�la birlikte bir devir de kapanmıştır. Artık alanlar iyice belirlenmiş, Münir Nurettin gibi besteci, hanende, koro şefi özellikleri taşıyan sanatçılar parmakla sayılacak kadar azalmıştır, Bu dönemin dikkat çekici bestecileri; Rüştü Şardağ, Aleddin Yavaşça, Yusuf Nalkesen, Avni Anıl, Selahattin İçli, Muzaffer İlkar, İsmail Baha Sürelsan, Arif Sami Toker gibi sanatçılardır. Solist olarak 80 ve 90�lı yıllarda yıldızı parlayan ve şöhreti günümüze kadar gelen sahne, radyo ve koro sanatçıları da şunlardır: Emel Sayın, Nesrin Sipahi, Nevin Demirdöven, Mülkiye Toper,
Neş�e Can, Behiye Aksoy, Meral Uğurlu, İnci Çayırlı. Hemen akla gelen erkek okuyucular ise: Mustafa Sağyaşar, Ahmet Özhan, Recep Birgit. Dinî ve din dışı musikinin iki çok önemli okuyucusu Kani Karaca ve Bekir Sıtkı Sezgin. Son otuz yılın saz sanatçılarından önde gelenleri de: Neyzen; Niyazi Sayın, Aka Gündüz Kutbay, Tamburi; Ercüment Batanay, Necdet Yaşar, Kemençeci; Cüneyt Orhon, İhsan Özgen, klarnette; Mustafa Kandıralı, Barbaros Erköse, Udî; Selahattin Erköse, Çinuçen Tanrıkorur, Kanuni; Cüneyt Kosal vb...

Halk musikisi yönündeyse durum şöyleydi: 70�li yılları politikanın içinde geçiren gençlik, 12 Eylül darbesiyle politika dışında kalınca yine halk musikisine yönelmeyi bir kurtuluş olarak gördü. Halk musikisi ve oyunları alanında faaliyet gösteren Halk Eğitim Merkezleri, dershaneler, dernek ve vakıflar gençlerin uğrak yeri halini aldı. Bağlamaya olan ilgi giderek artıyor, özel dershanelerde eğitime katılan konservatuar hocaları bile bu talebe cevap veremiyordu. İşte böyle bir dönemde, Arif Sağ�ın önderliğinde Musa Eroğlu, Yavuz Top ve Muhlis Akarsu gibi sanatçıların oluşturduğu topluluklar �Muhabbet� adı altında seri kasetler yayınladılar. Büyük ilgi gören bu albümler aynı sanatçıları kişisel albüm yapmaya, hatta bir kısmını radyodaki görevlerinden ayrılmaya kadar götürdü. Yine aynı sanatçılar açtıkları dershanelerde öğrenci yetiştirmeye başladı. 90�lı yılların piyasa müzisyenlerinin çoğu bu dershanelerde yetişti. 80�li yıllar ayrıca uzun zamandır halk musikisiyle uğraşan pek çok sanatçının da parlayıp şöhret bulduğu bir dönem oldu.
Belkıs Akkale, İzzet Altınmeşe, İbrahim Tatlıses, Selahattin Alpay bunlardan bazılarıdır. Büyük bir çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu kökenli bu sanatçılardan bazıları zamanla Arabesk müziğe yönelecek, halk türküsüyle Arabeski aynı albüm içinde okuyarak piyasaya sunacaklardır. Bu tarzın çok yaygınlaşması ve günümüzde de sürüyor olması yüzyılın sonlarında yaşanan dikkat çekici bir olgudur.
1990 ve sonrası halk musikisinde �deneysel� çalışmaların öne çıktığı yıllar olmuştur. Değişen dünya düzeninin ifadesi olan �globalleşmenin� uzantısı olarak dünya piyasalarına egemen olan ülkelerin bu faktörü iyi kullandıkları gerçektir. Popülizmin ya da başka bir söyleyişle popüler kültürün müzik bağlamında �altın çağını� yaşadığını ve bu dönemin ikinci yarısında yani şu yaşadığımız günlerde halk türkülerini dilediği gibi harmanlayıp kullanarak �yeni� müzik yaratma çabaları göze çarpmaktadır. Bir yerde; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uygulama alanı bulan bu anlayış, her dönemde değiştirilerek ve çeşitlenerek süregelmektedir. Özetle: Halk musikisinden yararlanarak �yeni, milli, çağdaş musiki� yaratma fikri.

ip-numaram.com IP adresi

Hurriyet.www.gazetealemi.com Zaman www.gazetealemi.com Radikal www.gazetealemi.com Milliyet www.gazetealemi.com Bugun www.gazetealemi.com Turkiye www.gazetealemi.com Vatan www.gazetealemi.com Sabah www.gazetealemi.com Yeni Safak www.gazetealemi.com

Bu alan0131 g�t� i� flash player y�niz gerekmektedir.

src="http://www.sinemalar.com/script/widget.js">

.: Gazeteler :.

Hürriyet Sabah Milliyet
Star Cumhuriyet Radikal
Yeni Şafak Türkiye Gözcü
Akşam Zaman Posta
Sitene Ekle

> googlesiteekle.Com dantel örnekleri Komşu siteler!

Bugün 2 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol